“Amerika’nın, bölgesel aktörlerin, Avrupa’nın, Batı’nın Suriye’de ne işi var” demediler.
“Türkiye için tehdit unsuru olan bölücü terör örgütünün Suriye’de ne işi var” demediler.
Sadece Türkiye’yi eleştirdiler, sadece şahsımızı ve hükûmetimizi hedef tahtasına koydular.
Türkiye’nin, yanı başındaki bir ülkeye tamamen haklı ve meşru gerekçelerle, özellikle de insani sebeplerle müdahil olmasından daha tabii bir şey olamaz.
Suriye meselesinde Türkiye’nin hasımları, dışarıdan Türkiye’nin çabalarını eleştirdiler.
Bunların hangi niyetlerle hareket ettiklerini zaten çok iyi biliyorduk.
Bizim için asıl şaşırtıcı olan, içeriden bazılarının “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” diyerek meselenin ciddiyetinden uzak bir şekilde bizi haksızca eleştirmeleriydi.
13 yıl boyunca bir kez olsun Türkiye’nin yanında; mazlumun, mağdurun, Suriyeli muhacirlerin tarafında yer almadılar.
Suriye’de 1 milyon insan hayatını kaybederken ses çıkarmadılar.
12 milyon insan ölüm, işkence, hapis, tecavüz korkusuyla evlerini, yurtlarını terk ederken seslerini çıkarmadılar.
Halep’te, Bayırbucak’ta, Hama’da, Humus’ta çocuklar kırılırken üzülerek söylüyorum, bize saldırdıkları kadar Esed zalimine ve Baas rejimine laf etmediler.
Ne zaman ki 8 Aralık’ta Suriye halkı epik bir zafer kazandı, işte o zaman bunların dillerinin bağı çözüldü.
Dün bizim değil, hükûmetin değil, Cumhur İttifakı’nın değil, Türkiye’nin karşısında konumlandılar.
Bugün de yine Türkiye’nin karşısındalar, ülkemizin hasımlarının yanındalar.